Adem’in (a) yeryüzüne gelişi bilinmez. Belki bir tahmin yürütülebilir. İnsanlık tarihinin başlangıcı da öyle. İnsanın ilk imtihanın da neler vardı bilmek pek mümkün değil. Ancak insan kendisine bildirildiği kadar bilebilir. Bu da kitap veya sünnet ile mümkün olabilir. Kitap bize Adem’in (a) çocuklarının bir imtihanından haber veriyor; kurban. “Onlara, Âdem’in iki oğlunun kıssasını hakkıyla oku. Hani ikisi birer kurban takdim etmişlerdi de, birinden kabul edilmiş, diğerinden kabul edilmemişti.”(5/27) ilk imtihanın adı kurban.

Kuran-ı Kerimde Yaklaşık on dört ayeti kerimede hayvan boğazlama eyleminden bahsedilmektedir. Ancak iki yerde (3/183 ve 5/27) Kurban lafzı geçmektedir. Diğer ayeti kerimelerde “Bakara 2/67 Hedy 2/196, 5/95 Hedy ve Kalaid 5/2-97 Behim enam 22/28-34 Büden 22/36 Zebeha 37/102-107 Nahr 108/2 ayrıca Samiri’nin yaptığı buzağı heykeli için İcle ceseden 20/88” kelimeleri yer almaktadır.

Arapçada gerek maddi gerekse manevi her türlü yakınlığı ve yakın olmayı kuşatacak bir anlam boyutuna sahip olan kurban kelimesi; islami terminolojide kendisiyle Allah’a yaklaşılan şeyi, dar anlamda özel olarak Allah’a yakınlık sağlamak, yani ibadet amacıyla belirli bir vakitte belirli, cinsten hayvanları kesmeyi ve bu amaçla kesilen hayvanı ifade eder.

Kadim Bir Gelenek

Adem’in (a) ilk çocukları ile başlayan kurban eylemi daha sonraları oluşan medeniyetlerin tamamında değişik şekillerde ve anlayışlarda da olsa varlığını günümüze kadar sürdürmüştür. Son nebinin (sav) oluşturduğu medeniyet çerçevesinde ise kıyamet sabahına kadar varlığını sürdürecektir.

Kadim bir gelenektir kurban. İslami pratikte Udhiyye olarak isimlendirilen kurban; Batı dillerinde sacrifice ve offering, Tevratta Gorban ve Zebah olarak karşılık bulur. Antik Yunanda; yer altı ve deniz tanrılarına, ateş ve güneş tanrılarına siyah, kızıl hayvanlar, atlar ve boğalar kurban edilirdi. Mısır ve Mezopotamya’da rahiplerin kontrolünde kurban törenleri yapılırdı. İran’lılar adak ve şükranlarını Hürmüz’e, kötülüğü engellemesi için Ehrimen’e kurban arzında bulunurlardı.

Japon Şintoizim’de, Çin’de, Hinduizm’de, Araplar’da ve diğerlerinde hep kurban varola gelmiştir. Bu geleneklerin Kurban anlayışının tamamında Kurban olarak sunulan varlıkların; kusursuz olmasıdır, gösterişli ve semiz olmasıdır, ilk mahsul olmasıdır.

Ancak Hıristiyanlıkta ki kurban anlayışı farklılık arz etmektedir. İlk dönemde Tevrat ilkelerine göre bir uygulama varken, daha sonra Hz. İsa merkezli bir anlayış gelişmiştir. İsa’nın haç üzerinde ki ölümünün tek başına yeterli ve diğer kurban etme eylemlerini anlamsız kılan olduğu, diğer bir ifade ile İsa (a) kendisini insanlık adına Tanrıya kurban ettiği dolayısıyla ondan sonra gelecek nesillerin kurban kesmesine gerek olmadığı inancı kabul görmüştür.

Vesileler Aramak

Tarih insanların inandıkları değerlere (Allah cc, tanrı, put vb.) yaklaşmak ve onların yanında yer bulmak adına çok farklı davranış biçimlerinde bulunduklarını haber vermektedir. Bu yönde vesileler aramışlardır. el-Vesîle; Kurbet, vasıta ve kendisiyle birşeye ulaşılabilen ve yakınlaşma sağlanabilen şey anlamındadır. Çoğulu, “vesâil’dir (en-Nihâye, 5/185). Kur’an bu yönde çağırıda bulunmaktadır “Ey iman edenler, Allah’tan korkup-sakının ve (sizi) O’na (yaklaştıracak) vesile arayın; O’nun yolunda cihad edin, umulur ki kurtuluşa erersiniz.” (5/35)

İbn Cerîr, ayeti şöyle tefsir eder; “O’na vesile arayın” yani “onu hoşnut edecek ameller işleyerek ona yaklaşmayı dileyin”(Taberî) Hafız İbn Kesir : “O’na vesile arayın” İbn Abbas:”yaklaşma” diye nakledilmiştir. Katâde’nin yorumu ise: “O’na boyun eğerek ve onu hoşnut edecek ameller işleyerek ona yaklaşın.” Bu konuda müfessirler arasında herhangi bir görüş ayrılığı yoktur (İbn Kesir Tefsîr)

Bu çerçevede dar anlamda ismi ile müsemma olan, ibadet niyeti ile bir hayvanı kesmek kurban olmakla birlikte, geniş anlamda; kişiyi Allah’a (cc) yaklaştıran, sevap kazanmaya vesile olan bütün niyet ve davranış biçimleri kurbanı yani vesileyi ifade eder. Ayette vesileye (yaklaşmaya) örnek gösterilen “O’nun yolunda cihad edin” emri vesilenin/kurbanın boyutunu ortaya koymaktadır.

Kurbet, İbadet, Taat

Bu anlam haritası içersinde kurbet (kurban), ibadet ve taat kelimelerinin yerini bulmak önemlidir. İbadet; Allah’a kulluk amacıyla dinde belirtilen fiil ve davranışları, taat; her türlü ilahi emir ve yasağa uymayı, kurbet ise; mubah davranışlar dâhil olmak üzere kişiye sevap kazandıran ve dolayısıyla onu Allah’a yaklaştıran her türlü fiil ve davranışları ifade ettiği görülür.

Bu çerçevede ibadete örnek olarak zikir, namaz, oruç, hac, ve zekat; taate örnek olarak bunların yanında her türlü ilahi emri; cihad, had, tesettür, nikah yerine getirme ve içki, zina, kumar, faiz gibi haramlardan kaçınma; kurbete örnek olarak ta bütün bunlarla beraber iyi bir kulluk niyetiyle yemek içmek, sportif faaliyetler, gecenin bir kısmını ibadetle geçirebilmek niyetiyle uyuma ve Allah’ın (cc) rızasını kazanmak amacıyla yapılan mubah filler söylenebilir.

Bütün bu sayılanlar vesile/kurban/kurbet olarak adlandırılır ancak bunların toplumsal boyut taşıyanlarının; cihad kapsamına giren bütün davranış biçimleri başta olmak üzere sadaka, köle azadı, vakıf faaliyetleri ilk sıralarda yer aldığını söyleyebiliriz.

Bilinç Özgürlük Akıl Baliğ

Kurban özgürlük eylemidir. Özgür bireylerin eylemidir. Hicret öncesinde ve Ebu Cehil’in yönetimindeki Mekke’de kurban eylemi yoktur. Hicretten sonra ikinci yılda nebevi bir davranış tarzı olarak ortaya çıkmış ve emir/tavsiye olarak meşru olmuştur. Kurban kesecek kimsede: Müslüman, hür ve mukim, nisap miktarı mala sahip olmak, akıllı ve bulûğa ermiş olma şartları aranmıştır. Köleler, cariyeler, esirler, deliler ve çocuklar kurbandan sorumlu tutulmamışlardır. Yoksullarda bu dairenin dışında bırakılmışlardır.

Buluğa ermek bir kimsenin kendi iradesiyle bir davranış ortaya koyması ve davranışının beraberinde getirdiği sorumluluğunu üstlenmesidir. Bu anlamda çocuklar kurban eyleminden muaf tutulmuştur. Yani hem aklı tam kullanamıyorlar hem de velilerin izinlerine tabi olduklarından dolayı özgür sayılmıyorlar. Köleler, cariyeler ve esirler maddi ve manevi olarak efendilerine bağımlı oldukları için kurban veremiyorlar. Özgürlük en önemli unsurdur. Ancak her özgür insanın kestiği hayvan kurban olarak kabul edilmiyor. Yapılan eylem(ler)in kurban olarak kabul görmesi için bilinç yani niyet esastır. Niyeti (kararlılık) olmayan hiçbir davranış biçiminin İslami düşüncede bir karşılığı yoktur.

Öyleyse kurban; maddi ve manevi tam donanımlı olan bir kimsenin nefsi dâhil hiçbir otoritenin, örf ve âdetin, etkisi altında kalmadan yalnızca Allah (cc) için; kestiği hayvan ve diğer davranış biçimlerinin adıdır.

İslami Düşüncede Kurban

Kurban her ne kadar maddi içerikli bir ibadet gibi gözükse de; kökleri kalbi ve zihinsel olan bir faaliyettir. “Onların etleri ve kanları kesin olarak Allah’a ulaşmaz, ancak O’na sizden takva ulaşır. İşte böyle, onlara sizin için boyun eğdirmiştir; O’nun size hidayet vermesine karşılık Allah’ı tekbir etmeniz için. Güzellikte bulunanlara müjde ver.” (22/37) nebevi gelenek olan kurbanın İslami düşüncede karşılığı; tevhittir. Yani kurban; “Allahümme minke ve leke salatî nusukî ve mahyâye ve mematî lillahi Rabb-il-Âlemine lâ şerike lehu ve bizalike Umirtu ve ene mine’l-müslimîn.”
“Ey Rabbim bu senden ve yine sanadır. Namazım, kulluğum, kurbanım, ölümüm ve dirimim eşi benzeri olmayan âlemlerin Rabbi Allah içindir. Ben bununla emrolundum ve teslim olanlardanım” bireysel ilanın/bildirgenin ifadesidir.

Felsefe yüklüdür kurban. Habil’in davranışında, İsmail’in yere yatırılışında, Musa’nın “bir buzağı kesin” emrinde ve “Allah’tan başkası namına hayvan kesene Allah lânet etsin “(Müslim) beyanında; tevhit yüklüdür.

Sonuç yerine

Kurbanın kabulü; müttakiliğin turnosal kâğıdı. “Allah ancak muttakilerin takdimesini kabul eder.” her davranış biçimi kabul görmüyor. Kabil’de kabul görmek için bir şey sunmuştu ama ciddi değildi. Samimi değildi. İhlâslı değildi. Yaptığı davranış biçimi Allah için değil dünyevi bir kaygıya yönelikti.

Ama Habil kabul görmüştü. Kurban takdimesinin arkasında bir şey talep etmiyordu. Yalnızca ilk nebinin sözlerini yerine getiriyordu; Allah ve resulüne itaat. Buda kabulü için şarttı; kurbanın.

Hayır; ona boyun eğme (Rabbine) Secde et ve yakınlaş.”(96/19)

Yılmaz ALTUNÖZ