Rahman ve Rahim olan Allah’ın (c.c.) Adıyla…

Âlemlerin yegâne Rabbi ve ilahı, her türlü noksanlıktan münezzeh sıfat ve isimlerin yegâne sahibi, inananlara hidayet kaynağı, inkârcılara bir uyarı ve öğüt olarak Yüce Kitabı indiren Allah’a (c.c.),  O’nun (c.c.) razı olduğu şekilde hamd ederiz. Şüphesiz biz, O’na (c.c.) ibadet ve itaat etmek için varız ve O’na (c.c.) döndürüleceğiz. O (c.c.) ne güzel dost, O (c.c.) ne güzel yardımcıdır.

Salât ve selamın en güzeli, şeriatıyla bizlere en mükemmel dini, en mükemmel ameli, en mükemmel hayat sistemini, en mükemmel mücadeleyi bildiren; vahyi hakkıyla tebliğ eden, vahyi hakkıyla anlayan, vahye hakkıyla iman eden, vahyi hakkıyla yaşayan, muvahhid önder Hz. Muhammed (s.a.v.)’in üzerine olsun. Ayrıca Allah’ın (c.c.) pisliklerden arındırdığı ehl-i Beyt’e ve tevhid mücadelesinin saadet asrı erleri olan Sahabelere (r. anhüm) ve de tüm tevhid ehli mü’minlerin üzerine olsun.

Korkunç bir dönemde yaşıyoruz. Şirkin ve zulmün karanlığı dünyanın her yerine, her bir karış toprağı üzerine en yoğun haliyle çökmüş, insanlar ferd ferd ilahi sistemden yüz çevirmiş, toplumlardan ahlaki bozukluk doruk noktasına ulaşmış ve insanlar manevi çöküntünün bütün çeşitlerini nefislerinde hisseder olmuşlardır. Tarih adeta tekerrür etmekte ve Mekke’deki cahiliyye dönemi, tüm çarpıklıkları ve tüm şahsiyetleriyle yeniden yaşanmaktadır. Allah’ın (c.c.) haram kıldığı bütün fiiliyatlar “Faiziyle, içkisiyle, kumarıyla, zinasıyla, şirkiyle, küfrüyle, münafıklığıyla, zulmüyle v.s.” ayyuka çıkmış, insan kaynaklı sistemler içerisinde, hemen hemen herkesin benimsediği ve havariliğini yaptığı (demokrasi) sistemi içerisinde gerçekleştirilmektedir.

Halbuki Allah (c.c.) demokrasi dahil, bütün beşeri sistemleri reddetmemiz gerektiğini (Nisa,60) bize haber vermektedir. Allah’ın (c.c.) dini İslam dışındaki bütün beşeri sistemleri Allah (c.c.) katında geçersizdir. Cenab-ı Allah (c.c.), tüm beşeri sistemlere, Ku’anî ifadeyle Tağut diyerek, bizlere, “Kendisine iman etmemizi ve Tağut’u reddetmemizi” emir buyurmaktadır.

Beşeri sistem olarak adlandırdığımız demokrasi sistemi içerisinde boğulan insanları düştükleri şirkin karanlığından kurtarıcı ve aydınlatıcı nur onların burunlarının dibinde bütün haşmetiyle durmaktadır. (İlahi sistem İSLAM!)  Allah’ın (c.c.) mübarek dini, insanları düştükleri şirk ve sefalet bataklığından kurtarıp “Yalnız Allah’a (c.c.) ibadet” yüceliğine eriştirecek yegâne sistem İSLAM. Bu hakikat insanların gözlerinin önünde duruyor. Evet, duruyor fakat onlar bunu göremiyorlar.

Çünkü onlar içinde yetiştikleri cahiliye sisteminin maddeci düşüncesinin ve atalarından, babalarından kendilerine kalmış, şirk ve bidatlere bulandırılmış bir din anlayışının doğal bir sonucu olarak “Hak”kı göremez, algılayamaz hale gelmişlerdir. Göremedikleri “Hak”kı araştırmayarak da şirklerini ve gafletlerini katmerleştirmişlerdir. Şirkin karanlık denizine düşüşlerinden sonra her geçen saniye daha derine, daha karanlığa batmışlar ve suyun üstündeki aydınlıktan her an uzaklaşıp O’nu yani İslam’ı göremez olmuşlardır.

İşte Kurtarıcı! İşte Kur’an! İşte Sünnet!

Her türlü bulanıklıktan, her türlü ihtilaftan, her türlü tezattan münezzeh ve uzak, Rab’den geldiği halini her an muhafaza etmiş hidayet ve doğruluk kaynağı vahiy… Evet, insanlar buna yönelip, her şeyleriyle Rab’be teslim olmadıkça, kendilerine uzanmış olan “Hak”kın kurtarıcı eline yapışmadıkça, akıllarını, kalplerini, yaşantılarını, bu dinin emir ve yasaklarına göre düzenlemedikçe asla kurtuluşa eremeyeceklerdir.

İşte bu kurtuluş yoluna eremeyen milletlerin, toplumların yollarını, cahil sistemler olarak adlandırdığımız, insan kaynaklı sistemler, Allah’ın (c.c.) dinine giden yollara dikenler dökmüşler, mü’minlerin temel sistemi olan (cemaatleşmeyi) birlik ve beraberliği, sistemin çarkına döndürme adına “izm”lerle, partilerle bölerek, insanların arasına fitne ve kin, düşmanlık tohumu ekerek, kardeşi kardeşe kırdırıp kanlarını akıtmışlardır.

Şeytan ve dostları, bu halden pek tabii ki memnundurlar. Peki ama insanlar “Hak”kı nasıl görecekler? Hidayete karşı kör olan gözlerinin, sağır olan kulaklarının yeniden işler hale gelmesine ne vesile olacaktır? Kafalardaki batıl din anlayışını yıkıp, tüm saflığıyla onlara bu dini kim ulaştıracaktır?

İşte, kendisini cahiliyyenin tüm pisliklerinden sıyırıp yüzünü ihlâsla Rab’be yöneltmiş olan; düşüncelerini, hislerini ve amellerini ancak Rab’bin emrettiği gibi şekillendiren, tüm benliğini bu dinin yoluna adamış mü’minlerin, İslam davetçilerinin görevi; La ilahe illallah inancından fersah fersah uzaklaşmış insanları yeniden bu ilahî hakikate muhatap kılmak, şahıslarla başlayan Tevhid mücadelesini, tüm toplumlara ve tüm dünyaya yaymak, fertlerin kalplerinde ve akıllarında olduğu kadar, sosyal yaşantılarında da Allah’ın (c.c.) hâkimiyetini her yönüyle tesis etmek için bütün gücünü sarf etmektir.

Şunu da unutmamak gerekir ki, Allah’ın (c.c.) dininin, İslam’ın, Kur’an’ın ve Sünnetin yürürlükten kaldırıldığı şu dönemde, muvahhid Müslümanların yegâne görevi, aynen Mekke döneminde olduğu gibi Tevhid inancı ve yapısının, tebliğ edilmesi olacaktır. İşte mü’minlerin ilk temel görevi budur.

Selam olsun İslam’ı yaşayanlara ve tebliğ edenlere.

Mithat GENCEL