25 Mart Pazar akşamı, Gönüllü Kültür Teşekküllerinin organize ettiği: “İnsanlık için Suriye için” programına dinleyici olarak katılmıştım. Ümmeti Muhammed özelinde insanlığa karşı sorumluluğumuzu bir kez daha hatırladık. Evet, Müslümanlar sorumludur. Çünkü yaratılış ve varlık nedenleri sorumluluktur. Hatırlanacak olursa; kıyamete kadar sürecek olan bu yürüyüşe biz ruhlar âleminde başladık. Ve biz müminler ruhlar âleminde söz verdik; yerel ve küresel adaleti tesis edeceğiz diye.
Dün Bosna Hersek’ti, Azerbaycan’dı, hep Filistin’di, Doğu Türkistan’dı. Bugün Irak, Afganistan, Libya, Tunus, Mısır, Somali. Ve şimdi; Suriye. Sorumluluk alanımızda. Ancak bunun çerçevesinin çizilmesi gerekir. Sorumluluk nedir? Kuru gürültüler, sloganik sözler, hamasi nutuklar, timsah gözyaşları: bunların hiç biri değil. Karanlığa mum yakmak ya da karanlığa mum olmak.
Öyleyse yapılacak şeyler var. Özel, tüzel kişilikler. Sendikalar, dernekler, vakıflar. Sivil toplum örgütleri. Yerel yönetimler. Merkezi yönetim. Başta İslam Konferansı ve İslam Ülkeleri İşbirliği Teşkilatı olmak üzere; ulus ve ulus ötesi erdemli bütün unsurlar bir şeyler yapmalı: İnsanlık için Suriye için. Ancak bir başkasından bekleme yerine. Herkes önce kendi kapısının önünü süpürmeli.
Müminlerin adalet tutkusu yalnızca müminler için değil tüm mazlumlar içindir. Bu nedenle mazluma kimliği sorulmaz. İnsan hakları evrensel beyannamesini yazanlar ve imza koyanlar böyle olmalı. Doğu/Batı Medeniyeti ve mensupları da. Ancak sorun; adaleti karşılıksız kuşanmada.
Batının insan hakları anlayışı Bosna’da ölmüştü. Bugün Suriye’de sessiz kalıyor. Somali’de hiç yok. Peki, o halde Batı nerede? Petrol kuyularının ve enerji koridorlarının başında nöbet mi tutuyor! Sanırım başka bir ihtimal söz konusu değil. Öyleyse Doğu/Batı medeniyeti mensupları adaleti karşılıksız kuşanmıyor. Tarih boyunca da kuşanmadı. Hal böyle olunca onları bekleme zilleti yerine; yerel ve milli, sosyal, siyasal, ekonomik ve diplomatik kaynaklarımız harekete geçirmelidir.
Suriye’nin bize ihtiyacı var. İslam dünyasına ihtiyacı var. Türkiye’nin de onlara var. Çünkü Şam’ın kaderi İstanbul’un kaderidir. Aslında bütün İslam coğrafyasının başkentleri birbirleri ile aynıdır. “Komşusu aç iken tok yatan bizden değildir” Nebevi (sav) ifadesi bu gerçeğin ifadesidir. Ancak “komşusu aç iken tok yatan” Nebevi çağrı içerisinde olamıyorsa “komşusu öldürülürken yumuşacık yataklarında yatanlar” kimlerdendir?
Sorumluluğumuzu konuşurken durum tespitini de yapmak gerekir. “Gönüllü Kültür Teşekküllerinin organize ettiği: “İnsanlık için Suriye için” programına” Bir milyonluk bir şehirde; 300 kişilik olan Melikgazi Belediyesi Tiyatro salonunu birkaç boş koltuğu saymazsak ancak doldurabildik!
Müslümanlar yeryüzüne adaleti tesis etmek için gönderildiler.
Sözün bittiği yerdeyiz.
Yapacak çok işimiz var.
“İnsanlık için Suriye için”
Furkan Yılmaz