Bu ay bir misafirimiz var. İyilik, şefkat ve merhamet kapımızın açılması için kapımızı tıklatan bir misafir. Bu gelen misafirin aynı zamanda ikaz eden, hatırlatan bir yönü de var.
Evet, o misafiri sizde biliyorsunuz, üç aylardan bahsediyorum. Güneşin doğup battığını hatırlatmak üzere gelmiş. Ellerimizle kopardığımız takvim yapraklarını konuşmak için gelmiş. Güneşin doğup batması ve takvim yapraklarının bir bir düşmesi; büyük randevuya Azrail ile buluşmaya götürdüğünü söylemek için bir kez daha kapımız tıklatıyor; üç aylar ve içinde bulunan kandil geceleri.
Onbeş yaşında olan bir kimsenin hayatına onbeş kez, otuz yaşında olan bir kimsenin hayatına otuz defa ve kırk beş yaşında olan bir kimsenin hayatına kırk beş kere üç aylar gelmiş, misafir olmuş ve hatırlatmalarda bulunmuştur.
Daha dün gibi değil miydi “Allahhümme barik lena fi Recebe ve Şaban ve belliğna Ramazan” diye dua ettiğimiz günler! Ne kadar çabuk geri geldi değil mi? Evet öyle. Dünya hayatının süresi “göz açıp kapayıncaya kadar ya da daha az olan” bir zaman dilimi değil mi? İşte Recep ayı bir misafir ve bizimle.
Ama misafir ikram ister, ama misafir saygı ister ama misafir ikram ister. Allah’ın misafiri üç ayların da bizden istedikleri var. Hatırlatmak istedikleri var.
Hz. Peygamber bu misafirini şöyle karşılardı: öncelikle şu duayı Ramazan ayına kadar her gün yapardı: “Allahhümme barik lena fi Recebe ve Şaban ve belliğna Ramazan.” Allah’ım Recep ve Şaban aylarını bize mübarek kıl ve bizi Ramazan ayına ulaştır. Ben bu duayı şöyle yorumluyorum “Allah’ım bizi öyle erdemli, öyle iffetli ve öyle takva kıl ki, Recep ve Şaban ayını bu şekilde geçirelim ve şirk, riya, zina, vd. günah lekelerinden temizlenerek bu hal üzerine; Ramazan ayına ulaşalım. Yani ayları mübarek kılmadan öte öncelikle bizi mübarek kıl.”
Recep ve Şaban ayları müminlerden farz ibadetlerin yanı sıra nafile ibadetler bekliyor. Bireyi takva kılan; oruç. Geceleri Allah ile buluşturan; Teheccüd namazı. Kimselerin olmadığı yerde cehennem ateşini söndüren; gözyaşı. Cennette Hz. Peygamberle buluşturan yetimin: okşanması. Zekat ve infakı verilmezse cehennemde akrep ve yılana dönüşecek olan malın ve sermayenin: infak edilmesi. Yalnızca nikâhlısına helal olan ve başkasının görmesinin haram olduğu vucud hatlarının: tesettürle korunması. Çalışanın hakkının alın teri kurumadan adil bir şekilde verilmesi.
Ayrıca Müslümanları Allah ile konuşturan Kur’an-ı Kerimin Mealiyle birlikte okunması. Son nebiyi bizimle kılan Hadis-i şeriflerden demet demet toplamak. Evrensel ve küresel yıldız olan sahabelerin hayatını okuyarak onlarla akran olmak. Bizi malayani boş şeylerden uzak kılacak günlük tesbihat ve zikirleri yapmak. Evet, bunlar ve daha fazlasını üç aylar bizden bekliyor.
Evet, Recep ve Şaban ayları; kalbin zümrüt tepelerinde bir gezinti ve göksel sofralarda bir ziayfet için: gönül kapımızı çalıyor.
İçinde bulunduğumuz koşuşturmaya bir ara verelim. Ne dersiniz?
F. Yılmaz ALTUNÖZ